Temelde bireyde başladığı gelişim sürecinde, yaşadığı yerin kalkınmasını isteyen ve bu doğrultuda bilinçlendirilen köylülerimiz, işe önce köyünü geliştirmekten başlarlar. Her anlamda bilinçlendirilen köy halkı, yaşadığı yeri ve çevresini de bu düzeyde geliştirecektir. Daha küçükken eğitilmeye başlanan insanlarımızla istediğimiz köyü, şehri, bölgeyi, ülkeyi kalkındırmak için bunun olanaksız olmadığını en verimli seviyelere ulaşılabileceğini savunan politikalar da bunun ispatıdır. Yaşadığımız köyleri gelişmek, kalkınmanın yavaş, sürekli ve sürdürülebilinir adımlarının bizler olduğumuzun artık farkına varmalıyız.
Türkiye’de köy tarımı; ülke nüfusunun beslenmesini sağlaması, milli gelir ve istihdama katkısı, Sanayi sektörünün hammadde ihtiyacını karşılaması ve sermaye aktarması gibi nedenlerden kapsaması sebebiyle önemini halen korumaya devam etmektedir.
Ekonomik olarak ise düşük katma değerli bir sektörün ülke yönetiminde ve demokratik yapılanmadaki ağırlığı ise, ancak bu ölçüde olabilmektedir. Bu nedenle, Türkiye tarım konusunda yapılacak tüm değerlendirmeler, bu kesimin üstlendiği sosyo-ekonomik misyondan ötürü, aynı zamanda ülke ekonomisinin ve demokratikleşmesinin sorgulanması anlamında taşımaktadır.( YILMAZ H 2008)
Türkiye’de tarım sektörünün ekonomik gelişmeye katkısının artırılabilmesi için ise; tarımsal işletmelerin düzenli bir yapıya kavuşturulması, modern işletmelerin yaygınlaştırılması, tarımsal üretimi doğa koşullarına bağımlılıktan kurtarabilmek için gerekli alt yapının geliştirilmesi, toprağı en verimli şekilde kullanabilmek için temel ve geliştirilmiş teknolojik girdilerin üreticilere yeterince ve zamanında sağlanması gerekmektedir. Bununla birlikte, teknik bilgi akışı yeterli ve sürekli hale getirilmeli, üretim ve pazarlama hizmetlerinde üreticilerin teşkilatlanmaları sağlanmalı, gerçekçi fiyat politikalarının belirlenmesi ve tarımsal işletmelerin özellikle finansal yapılarının güçlendirilerek kendine yeter ve piyasa için üretimde bulunabilen güçlü ekonomik üniteler haline getirilmesi sağlanmalıdır.( ÇELİK N 2000)
Kırsal kalkınma hedeflerine ulaşabilmek ise; bilim ve teknoloji politikası, ekonomik ve çevresel politikalarla bütünleştirilmeli ve araştırmalar teşvik edilmelidir. Ayrıca bilim ve teknoloji politikası ve ulusal düzeyde bilim ve teknoloji alt yapısı, bilimsel ve teknolojik bilgi kaynaklarına erişimi, bilinçli bilim ve teknoloji seçimini ve kaynakların birleştirilmesini sağlayıcı yönde olmalıdır. Yenilik ve teknoloji, kültür ve bilincinin ülke düzeyinde yerleştirilmesi için küçük ve orta ölçekli işletmelerinde kapsandığı sanayi kesiminin uluslararası bilim ve teknoloji kurumlarıyla ilişkileri devlet desteğiyle geliştirilmelidir. Son olarak özellikle, bilgi teknolojisinde atılımı sağlayacak yatırımlara (AR-GE ve insan kaynağı) ağırlık verilmelidir.
Türkiye’nin bugün çektiği sıkıntıların önemli bölümünün kaynağında, küresel kapitalizmin terk edilen kırsal kesim bulunuyor. Giderek büyüyen işsizlik oranlarında tarım kesiminin payı giderek yükseliyor; tarım topraklarının amaç dışı kullanımı önemli ekonomik ve çevrebilimle ilgili sorunlar yaratıyor; yanlış sulama politikaları içilebilir suyumuzun azalması naneden oluyor; gıda sektöründeki tekelleşme ve ileri teknoloji kullanımı hepimizi yapay gıdalara mahkûm ediyor. Kısacası tarım yalnızca kırsal kesimin, köylülerin değil, bütün hepimizin, Türkiye’nin önemli bir sorunu.
Semir Amin 2003’te yayımlanan bir makalesinde, Üçüncü Dünya tarımı ile batının kapitalist tarımı arasındaki astronomik verim farklarına işaret ettikten sonra, olası sonuçları tartışıyor: “Bugünün üç milyar köylüsünün pazara sunduğu gıda ürünlerinin otuz milyon modern çiftçi tarafından üretileceği düşünülebilir. Böyle bir seçeneğin gerçekleşmesi için... Verimli toprakların önemli bir miktarının... Şimdiki köylülerin elinden alınması; yeni kapitalist çiftçilere transfer edilmesi milyarlarca rekabetçi olmayan üreticinin... Kısa bir tarih dilimi içinde ortadan kaldırılması” gerekecektir. Ve soruyor: “Bu milyarlarca insana ne olacak?”